Unutuyorum Öyleyse Karışığım

Şimdi oturduğunuz yerde, yaptığınız işten bir iki dakikalığına ayrılıp gözlerinizi kapatın. Anılarınızda küçük bir yolculuk yapın ve gidebildiğiniz en eski anınıza gidin. Mutlu edici veya can sıkıcı ayırd etmeden. Hatırlayabildiğiniz anda kaç yaşlarınızdasınız? 4-5? Uzmanlar yaklaşık olarak 3 yaşlarından sonra yaşanmış olayların hatırlanabildiğini söyler fakat ya daha öncekiler? Unutulmuş mudur? Bizler için hiçbir değeri, anlamı olmaz mı? Elbette hayır…

Anılar, bir çocuğun doğumuyla beraber hafızasının bir köşesine işlenmeye başlar. Çocuk, her dönemde değişen ve zenginleşen duyularıyla beraber her daim kayıt halindedir. Annesinin kokusu, sesi, sesindeki ve/veya yüzündeki hüznü, neşesi varlığı ya da yokluğu kendisiyle ve dış dünyayla ilgili oluşturduğu ilk izlenimleridir. Dolayısıyla yaşı zamanla kaç olursa olsun, kendini oluşturan her bir parça da onunla beraber vardır var olmaya da devam eder… Yani unuttuğumuzu sandığımız bir çok olay, aslında duygularımız vasıtasıyla vardır, yok olmamıştır. Bilinçdışı denilen alan, işte bu anılar ve anıların bizlerde bıraktığı duygularla oluşur.

Bir örnek üzerinden gidelim. Bir bebek düşünün yeni doğmuş. Fakat annesi doğumla beraber zor bir döneme girmiş olsun. Gününün geneline yayılan bir hüzün ve öfke halinin olduğunu düşünelim. Yani bebeğiyle her karşılaştığında da yine yüzünde benzer duygularla tutmuş olsun bebeğini. Ve bu halin yaklaşık 6 ay boyunca devam etmiş olduğunu da ekleyelim. Bu çocuk biraz daha büyüdüğünde, yabancı ortamlar ya da yabancı insanlarla karşılaştığında, bu durumun/kişinin neye benzediğini tam olarak bilmese de yine benzer bir duyguyla karşılaşacağını hissettiği için kaygılanabilir. “Bana bakmıyorlar. Ya beni sevmezlerse? Ya bana kızarlarsa?” gibi ifadelerle kaygısını dile getirebilir. Bunun sebebi bebekliğinde annesinin yüzünü hatırlaması olmayacaktır elbette ama karşısına çıkan bu yeni durum/kişinin, o dönemde annesinin yüzüne baktığında hissettiği duyguyu çağrıştırması olabilir. Annenin yüzü, bebek doğduğunda “yeni”dir, karşılaştığı ilk nesnedir. Onunla ilgili ilk izlenimleri, karşılaştığı her “yeni” için de bir temel oluşturabilir.

Buraya kadar “hatırlama” üzerinden gittik. Yani aslında duyguları hiç unutmuyoruz sadece olayları hatırlayamayabiliyoruz dedik… Peki ya çocuklardaki unutkanlık halleri? Kalemini unutan, silgisini unutan, odaya kadar gidip ne yapacağını unutan çocuklar?

Beynimiz her nekadar iki elimizin yumruğu büyüklüğünde olsa da muhteşem bir çalışma sistemine sahip. Sürekli veriler alan ve bu verileri işleyen bir sisteme. Ama bazen bu veriler işlenmeden sadece depolanır ve bu sayede bir ileti yığınına dönüşür. Dolayısıyla yeni veriler ya giremeden çıkar ya da zihnin boş bulunan bir yerlerinde kaybolur.

Doğumla beraber zihnimizin kayıt halinde olduğunu söylemiştik. Yani aslında ne olduğunu anlamlandıramasak da hissettiğimiz bir çok duyguyu bilinçdışımızda biriktiririz. Fakat önemli olan bu birikimlerin bir yandan da boşalabilmesidir. Yani içerde biriken öfkeyi dışarı çıkarabilmek, mutluluğu ifade edebilmek gerekir. Aksi halde bunlar birikmeye devam eder. Ettikçe de yığılma olur.

Elinizde bir kitap, evinizin bir köşesinde oturup okumaya çalıştığınızı düşünün… Ama aslında aklınızda akşam yapacağınız yemek ya da gideceğiniz mekanda ne giyeceğiniz var… “Akşama şu yemeği mi yapsam acaba? Yeteri kadar malzeme var mı ki? O kıyafetimin altına şu ayakkabımı mı giysem acaba?” Zihninizden bütün bunlar akarken bir de bakmışşınız ki yarım saattir aynı sayfadasınız! Dahası kitaptaki mevzu neydi onu da hatırlamıyorsunuz…

Çocukların zihni de benzer bir sistemle çalışır. Yaşadıkları ama anlamlandıramadıkları ruhsal karmaşalar zihinlerinde o kadar çok yer kaplar ki, dışardan gelecek başka verilere yer kalmaz. Ya da kalsa bile aradıklarında bulmaları zaman alır. Bu bazen, öğretmeninin ya da annesini sorduğu soru karşısında, cevabı bilse dahi, “Ya yanlışsa, ya bana kızarsa, ya arkadaşlarım bana gülerse…” diyen bir iç sesle ya da bilinç dışı bir eylemle sorumluluk almamak, büyümemek için “yapmamak” şeklinde kendini gösterebilir.

Bu durum, aslında ruhsal yapımızın bizi korumaya çalıştığı savunma sisteminin bir parçası. Yani her üzüntülü anıyı, her korkutucu ya da kaygı verici duyguyu sürekli hatırladığınızı bir düşünsenize… Hayat ne kadar da zorlaşırdı kim bilir. Ya da “Evet yeterince büyüyüp olgunlaştım ve bunun üstesinden gelebilirim” demek aslında hangi zorlayıcı duygularla karşılaşmak demek olacak acaba? Bu yüzden unutuyor olmak bir yanıyla o duyguları kaldırıp, bir kutunun içinde başka bir rafa koymak demek. Asıl sorun, unutulması istenen anıların çokluğuyla, rafların dolmasıyla beraber başlar. Yani aslında sürekli unutuyor olmak, bir çeşit yardım ihtiyacını ifade eder.

Eğer çocuğunuzda da sürekli bir unutma hali varsa, genelde dalgın ve başka yerlerdeymiş gibi bir izlenim yaratıyorsa, duygularını uygun yollarla, güvenli yerlerde, doğru kişilerin rehberliğinde boşaltıp çözümlemesine de ihtiyacı var demektir. Beklemek, sadece yükünü arttıracaktır.

Uzm. Pedagog Zeynep TEMİZER ATALAR

Close

Sign in

Close

Cart (0)

Cart is empty No products in the cart.

Psikologia – Psikolojik Danışmanlık Merkezi

Üsküdar Psikolojik Danışmanlık Merkezi





film izle