Sağlıklı Beslenmek

Bir çocuğun genel gelişiminin en önemli parçalarından biri de “beslenme”dir şüphesiz. Beslenme dediğimizde aklınıza gelen ilk şeyin, çocukların hangi yaş diliminde ne yemesinin ya da yememesinin daha doğru olduğu hakkında konuşulması gelebilir. Doğrudur da… Bir çocuğun ne yediğinin ya da yemediğinin hem fiziksel hem de zihinsel anlamda gelişimindeki payı oldukça yüksektir. Ama bu yazının konusu daha çok “besleme şeklinin çocuğun ruhsal yapısındaki etkisi” olacak.

Bir çocuk fiziksel anlamda beslenmeye, anne sütüyle başlar. Anne sütü, anneyle temas, çocuğun hem ruhunu hem de bedenini besler. Dolayısıyla bir anne çocuğunu emzirirken bu süreçten mutluysa, yüzünde tebessüm varsa, bir yandan emzirirken bir yandan da bebeğine bakıp ona dokunuyor ve seviyorsa, çocuğunun ruhu da beslenir. Fakat her anne için emzirme süreci çok da keyifli olmayabilir. Anne emzirirken huzursuzsa, mutsuzsa, canı acıyor ya da bu durumdan hoşlanmıyorsa, bebek de zamanla anne memesinden uzaklaşmaya başlar.

Birçok anne için “yeterince iyi bir anne olma”nın yolu çocuğun kilosundan geçiyor sanki. Yani bir çocuk ne kadar kiloluysa, annesi ona o kadar iyi bakmış oluyor. Ya da çocuk ne kadar iştahlıysa, o çocuk o kadar “sorunsuz” bir çocuk olarak değerlendiriliyor.

Halbuki zorla, televizyon ya da telefon eşliğinde yedirilen yemeklerin veya çocuğun her türlü kabul edilen ve tüketilen yemeklerin altında, çocuğun ruhsal dünyasını zorlayabilecek bir çok unsur bulabilmek mümkün.

Bir çocuk yemek yemeyi reddediyorsa, aşırı koruyucu, mükemmelliyetçi ya da müdahaleci ebeveynlerine tepki veriyor olabilir.

Bir çocuk, elleri ayakları tutulup, burnu tıkanıp ağzını açması sağlanarak zorla besleniyorsa, onu besleyen kişiyle arasında ciddi bir çekişme olması kaçınılmazdır. Bazı çocuklar bunu büyüdükçe direkt olarak hemen hemen her şeye itiraz ederek ifade ederken bazılarıysa daha pasif yolla ifade ederler. Yani yemeğini yer gibi yapıp lokmayı ağzının içinde saatlerce tutmak ya da kurallara uyuyormuş gibi görünüp aslında çok da uymamak gibi…

Bir çocuk yemeğini televizyon, telefon, reklam, çizgi film karşısında yiyor ya da bu şekilde yediriliyorsa, kendi başına yemek yeme sorumluluğunu almakta zorlanır. Bu durum devam ettiğinde, sorumluluk almama bilinci de devam eder. Yani karnının acıktığını hissedip, yemek saatinde masadaki yerine oturup belirlenen miktardaki yemeğini kendi başına yemeyi henüz öğrenmediyse, okula başladığında da ödevlerini kendi başına yapma bilincini geliştiremez.

Bir çocuk sürekli annesi tarafından besleniyorsa, fiziksel anlamda büyüyor olsa da ruhsal anlamda büyüyemez.

Bir çocuğun dişleri varsa ve çiğneme becerisine sahip olduğu halde hala püre ile besleniyorsa, yine ruhsal anlamda büyüyemez.

Bir çocuk sürekli yiyorsa, ağzının boş kalması onu rahatsız edecek boyuttaysa, ruhsal anlamda da doldurmaya çalıştığı boşlukları olabilir.

Bir çocuk sürekli ve sadece organik besinlerle besleniyor, çikolata gibi yiyeceklerin son derece tehlikeli ve tamamen zararlı olduğu konusunda bilinçlendiriliyorsa, büyüdükçe ev dışında bulunduğu ortamlarda tükettiği yiyeceklerin,  oldukça tehlikeli olabileceğiyle ilgili kaygılar geliştirebilir.

Yani kısaca beslenmek, beslenmeyi reddetmek, ancak belirli şartlarda beslenebilmek ya da tek çeşitle beslenip farklılığa tahammülsüzleşmek, sadece midenin işi olmaz. İnsan psikolojisini değerlendirirken mide ve bağırsakların, “ikinci beyin” olduğu söylenir. Yani yeterince yemek yemek ya da yiyememek, gereğinden fazla tuvalete çıkmak ya da hiç çıkamamak, ruhsal anlamda da yaşanan zorlukların habercisidir.

Elbette bir çocuğun sağlıklı ve düzenli bir şekilde beslenmesi onun genel gelişimi açısından önemlidir. Fakat ruhsal gelişim de bedensel gelişimle paralel gitmelidir. Boyu ve kilosunu öncelik haline getirip diğer tarafı nasıl olsa büyüdükçe hallolur diyerek önemsememek, ilerde daha ciddi zorluklarla karşılaşmaya sebep olabilir.

Beslenmek bir çeşit “içe alım” eylemidir. Dolayısıyla çocuk için, içine alacağı yiyeceğin kendi tercihiyle, onayıyla ya da farkındalığıyla olması önemlidir. Her çocuk her sağlıklı yemeği koşulsuz kabul etmeyebilir. Zaman zaman iştahsızlaşabilir ya da iştahı artabilir. Ama ne olursa olsun yemek yeme biçimi ile ilgili, birlikte yapılabilecek küçük anlaşmalar ona, varlığının görüldüğü ve onun tercihlerine saygı duyulduğu gerçeğini hissettirecektir.

 

Uzm. Pedagog Zeynep TEMİZER ATALAR

Close

Sign in

Close

Cart (0)

Cart is empty No products in the cart.

Psikologia – Psikolojik Danışmanlık Merkezi

Üsküdar Psikolojik Danışmanlık Merkezi





film izle