Çocuk Ruhuna Darbe

  ÇOCUK RUHUNA DARBE

15 Temmuz’un, o tarihi gecenin üzerinden iki hafta geçmişti. Birkaç uzman arkadaş, o “uzman gömleklerimizi” bir kenara bırakıp birimizin evinde toplandık. Çaylı pastalı oturalım konuşalım derken aslında hepimizin kafasında aynı soru vardı; “Mesleki kimliğimle bütün bu süreç sonunda birilerine yardım etmeye çalışıyorum ama peki ya ben nasılım?”
Küçük bir genel hal hatır muhabbeti ardından herkes darbe kalkışması sürecinden bu yana ne yaşadığından, ne hissettiğinden ve şu anda ne halde olduğundan bahsetti. Evin salonunda, çay bardaklarımız ve tatlı tabaklarımızın ardında bir mikrokozmoz olarak hepimiz çeşit çeşittik. Birimiz hala geceleri uyumakta zorlandığından, birimiz her yüksek sesin onu hala tedirgin ettiğinden, birimiz darbe gecesinden beri daha kolay öfkelendiğini farkettiğinden, birimizse sanki bütün bu olup bitenler karşısında fazla sakin ve tepkisiz kaldığını farkettiğinden bahsetti.
Sonra hem kendimizi hem de birbirimizi anlamaya çalıştık. Neydi bizdeki bu tepkileri çeşitlendiren?
Ve sonra hikâyelerimiz geldi…
Birimiz göçmen… Çocukluğu kayıplarla, ayrılıklarla, vatan olarak benimsedikleri topraklardan uzaklaşmak zorunda kaldıkları anılarla dolu…
Birimiz 12 Eylül darbesinde çocuk… Sokağa çıkma yasakları, gece ansızın basılan evler ve alıp götürülen insanların hikâyeleri gibi birçok sancılı olay hala çocukluk anılarının hatrı sayılır bir kısmını kaplar halde…
Birimiz 12 Eylül darbesi sonrası doğmuş bir çocuk… Annesinin sıkıntılı, stresli geçen hamileliğinin ve doğumunun ardından darbe süreciyle beraber çocukluğu da savaşa, silaha karşı tedirginlikle harmanlanmış…
Birimizse 28 Şubat sürecini, bütün sıkıntılarıyla, zorluklarıyla iliklerine kadar yaşamış, itilmiş, yok sayılmış ötelenmiş ergenlik hikayelerine sahip…
Yani baktık ki bugün hangi duruma ne tepki verdiğimize dair bütün şifreler, aslında çocukluklarımızda saklı. Üstelik bu öyle büyük bir etki ki, o çocuklar büyüyüp, ruh sağlığı alanında kendini geliştirmiş ve alanda hizmet vermeye devam eden uzmanlar da olsa, böyle anılara sahip birer “insan” olarak uykuları kaçabiliyor, öfkeden tahammülsüzleşebiliyor, havai fişek patlıyor da olsa korkabiliyor ya da acıdan uzaklaşmak için hiç yokmuş gibi davranabiliyor…
Gelin önce biraz terminolojik gidelim… Travma; dışarıdan bir etkenin yol açtığı fiziksel veya ruhsal yaradır. Daha genel bir ifadeyle, bireyin kişiliği ve ruhsal yapısı üzerinde şu veya bu ölçüde kalıcı bir etki bırakan, olağandışı, felaket niteliğinde bir yaşantının anılarından kaynaklanan bir rahatsızlık ve bunaltı durumudur. Ruhsal travmaların, yaşanan olayın ağırlığına olduğu kadar kişinin duyarlılığına ve dayanıklılığına bağlı olduğu da unutulmamalıdır.
Bu tanımlamayla baktığımızda, milletçe travma yaşadık. Günlük rutin hayatımızı yaşarken bir anda dışardan gelen bir etkenle tehdit edildik. Dehşete düştük, korktuk, çaresiz hissettik. Biz bunları yaşarken çocuklarımız evlerinin pencerelerinden sokaklarda tanklar gördüler, savaş uçaklarının korkunç seslerini duydular. Belki daha büyük çocuklar anneleri, babaları, abileri, ablalarıyla beraber sokağa bile çıkıp dehşetin tam içine girdiler.
15 Temmuz gecesi tarihi bir geceydi. Bizim gibi çocuklarımız da bu geceye şahitlik etti. Yetişkinler, zihinlerinde ve duygularında taşıdıkları geçmişin refleksiyle bir “şey” yaptı. Kimisi sokağa çıktı, kimisi bütün kalbiyle dua etti, kimisi yazı yazdı, kimisi bütün bunları yapanlara yardım etti ama sonuçta herkes bir “şey” yaptı.
Yetişkinler bu haldeyken, bu arada onlara eşlik eden çocuklar da vardı. Peki bütün bunlar olurken onlar neler yaşadı, ne hissetti?
Çocuklar izlerler… Çok büyük ihtimalle o gece de yaptıkları ilk şey izlemek oldu… Belki ne olduğunu anlamadılar ama ortamdaki duygunun kokusunu emin olun ki çok iyi aldılar. Dehşete düşmek, korkmak, çaresiz kalmak, şaşırmak… Ters giden bir şeyler vardı, “darbe” ne demekti, sokakta tankın gidiyor olmasının anlamı neydi bilemediler belki ama hissettiler. Tıpkı bizim de çocukken anlamını bilmediğimiz bir çok şeyi hissetmiş olmamız gibi…
6 yaşında bir kız çocuğu geldi merkezimize. Ailesi, darbe süreciyle beraber başlayan yoğun kaygı halinden bahsetti. Şimdi de okula gitmek istemiyor, annesinden uzaklaşmak kaygısını arttırıyor ve buna eşlik eden karın ağrıları oluyordu. Görüşme sırasında öğrendim ki o gece bazı aile üyeleri, sokağa çıkmış, evde ise hem onlar hem de diğer insanlar için yoğun korku ve endişe içeren bir bekleyiş olmuş. Henüz 6 yaşında olan bu çocuk da işte bu duygu fırtınasının tam ortasında kalmış. Şimdi ise hem içinde bulunduğu dünyanın güvenli bir yer olduğu hem de kendini güvende hissetme duyguları o fırtınayla beraber yerlerini kaybetmiş.
Bir çocuğun içinde bulunduğu ortamı, dünyayı algılaması ebeveynlerin penceresinden olur. Onlar neyi nasıl görüyorlarsa o da yola, benzer bir perspektifle çıkar. Daha sonra büyüdükçe kendine ait parçalar da ekleyip belki yolunu değiştirir belki devam eder ama mutlaka zenginleşir.
Yani bir çocuğun, yaşadığımız o tarihi geceden etkilenme oranı, öncelikle o yaşa kadar oluşturduğu duygusal zeminle ve sonra da anne-babasının olayı yaşama biçimiyle direkt ilgilidir.

Peki, ne yapmak gerekir?
– Yaşanan her neyse yok saymayın. “Evet, o günlerde çok kötü olaylar yaşadık, ben de önce çok korktum ama şimdi geçti ve artık güvendeyiz.” gibi bir ifadeyle süreç hakkında konuşun. Olayları tüm açıklığıyla anlatmak yerine çocuğunuzun bilmek istediği yere kadar, sorduğu sorulara cevap verecek şekilde anlatın, kendi duygularınızı da paylaşın.
– Oyun, çocuklar için en güçlü ilaçtır. Çocuğunuz eskiye göre daha agresif temaların olduğu oyunlar oynayabilir. Kendine ya da bir başkasına zarar vermediği müddetçe oyununa engel olmayın. “Ama öyle yapılmaz, silahla oynamak hoş değil” gibi ifadeler kullanmayın.
– Uykularında düzensizlik, yoğun kaygı hali, bedensel yakınmalar (karın ağrısı, baş ağrısı gibi) hala devam ediyorsa vakit kaybetmeden bir uzmandan yardım alın.
– Eğer çocuğunuzda yaşından beklenen olgunluk seviyesinin altında davranışlar gözlemlemeye başladıysanız, -alt ıslatma, parmak emme gibi- vakit kaybetmeden bir uzmandan yardım alın.

  Yazının başında da anlattığım gibi yaşanan her ne olursa olsun ordan çıkardığımız sonuç bizdeki temelle ilgili. Temeli oluşturan da sadece bize ait geçmişle ilgili değil, nesiller arası aktarılan geçmişle, duygularla ilgili. Dolayısıyla çocuklar da o geceyle beraber anne babalarının geçmişlerinden taşıdıkları parçalarla da daha somut olarak yüzleşti. Kimi anne baba daha koruyucu oldu, kimi anne baba daha öfkeli oldu, kimi anne baba daha huzursuz oldu kimi anne baba da bu konuların asla konuşulmamasını istedi, televizyonda çıkan bir haber karşısında hemen televizyon kanalını değiştirmeyi tercih eder oldu. Yani belki de çocukları daha da korkutan, tedirgin eden, anne babalarının korkusu, tedirginliği oldu. Bu nedenle atılacak en önemli adım, ebeveynlerin süreci hangi şiddette yaşadıkları ve dolayısıyla etraflarına da hangi yoğunlukta yaşattıklarına dönüp bakmaları.
Eğer siz hala çok korkuyorsanız, çocuğunuz da korkar.
Eğer siz çevrenin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorsanız, çocuğunuz da kendini güvende hissetmez ve daha çok endişelenir.
Eğer siz hala uyumakta zorlanıyorsanız, çocuğunuz da endişelenmeye devam eder ve hatta bedensel ağrıları, alerjik tepkileri ortaya çıkar.

  Hayat her zaman düz bir doğruda ilerlemiyor. Bazen daha dik inişler ve daha dik çıkışları da beraberinde getiriyor. Bir çocuk böyle bir yokuşun başına geldiğinde, kendini “üstesinden gelebilecek kadar güçlü” hissetmek için önce, anne-babasının gözlerine bakar. Sonra o bakışlarda gördüğünü içselleştirir ve büyüdükçe, o bakışlar ona ait olmaya başlar…

Uzm. Pedagog Zeynep TEMİZER ATALAR
Psikologia Danışmanlık

Close

Sign in

Close

Cart (0)

Cart is empty No products in the cart.

Psikologia – Psikolojik Danışmanlık Merkezi

Üsküdar Psikolojik Danışmanlık Merkezi





film izle